FREITAG'ı Yakından Tanı
Sana “tırdan çantaya varan” bir hikâye anlatmıştık, hatırlıyor musun? Daniel ve Markus Freitag kardeşler, eski tır brandalarını “çöp” konumundan çıkarıp, onlardan benzersiz çantalar yapmaya karar vermişlerdi hani!
Bugün, vitruta mağazalarına gelip yakından keşfedebileceğin FREITAG’ın yaratıcı projelere yaklaşımına, pozitif aktivizmine ve etki alanına, Sürdürülebilirlik Danışmanı Sinem Çelik ile dalıyoruz.
Sinem, senin sürdürülebilirliğe önem veren duyarlı markalara olan ilgini çok iyi biliyoruz. Peki FREITAG markasıyla ilgili neler düşünüyorsun?
Benim için FREITAG, uzun yıllardır çok özel bir “lovebrand” konumunda çünkü döngüselliği ve tasarımı güzel şekilde buluşturan bir marka — hatta daha da önemlisi, tüm bunları eğlenceli, pozitif bir aktivizmle yapıyor. Ayrıca profesyonel kariyerimde bu markayla bir proje yapma şansım olmuştu, o yüzden yaratıcılarını da tanıyorum: vizyonlarından ve çalışma şekillerinden çok etkilenmiştim.
Marka neden bu kadar özel diye sorsak, bize biraz anlatır mısın?
“Enteresan” atık materyalleri, çantaya ve yaşam ürünlerine dönüştüren bir döngüsel tasarım markası FREITAG. 1993 sonbaharında, iki kardeşin Zürih’te paylaştıkları bir dairede başlayan fikir; Avrupa’dan Asya’ya kadar ulaşan, benzersiz geri dönüştürülmüş çantalar getiren bir şirkete dönüşmüş. Çoğu modelde kullanılmış kamyon brandasını geri dönüştürülmüş PET tekstil veya hava yastıkları ile ve hatta aşınmış kayak botlarıyla birleştiriyorlar.
Tüm bu süreç tümüyle döngüselliğe ve atığı yaratıcı şekilde kullanmaya odaklı; kullanılmış malzemeleri mümkün olduğunca uzun süre dolaşımda tutma düşüncesiyle hareket ediyorlar. 30 yıldır, çantalar sadece tasarım ve işlevsellik için değil, aynı zamanda malzeme tasarrufu ve dayanıklılığı için de var olmuş.
Markanın vizyonundan da çok etkilendim demiştin sanki…
Marka felsefeleri şu: “Döngüsel düşünüyor ve hareket ediyoruz.” Ve bu ger-çekten önemli; çoğu firma, döngüsel taktikleri uyguluyor ve projeler yapıyor fakat bunu, tüm firma geneline yaymak başka bir şey. Bu markanın hakikaten de tüm eylemlerinde döngüsellikten bahsedebiliyoruz.
Hatta mutluluğun da döngülerde hareket ettiğini savunuyorlar, sadece paylaşıldığında çoğalması yönüyle! “Çantaların ötesine geçerek, uzun vadede kullanıcılarımızı ve kendimizi daha mutlu etmeye çalışıyoruz. Bunu eğitimle ve mutluluk kahramanlarımızla denedik. Ve kim bilir ileride ne olacak,” demiş Daniel bir röportajda; ne tatlı, değil mi? Bu yönüyle, markanın bakış açısı çok insana dair ve ticari klişelerden öte.
Ayrıca, markanın moda limitlerini aşan bir tasarım markası olmasına güzel bir kanıt şu: FREITAG’ın ilk çantası F13 TOP CAT Messenger, 2003 yılında New York’taki Modern Sanat Müzesi (MoMA) tasarım koleksiyonuna kabul edil-mişti; bu, sonrasında geniş bir çanta ve aksesuar koleksiyonunun ortaya çıkmasına neden oldu.
F13 TOP CAT Messenger (1993)
Bir projede beraber çalışma şansın olmuş, ne harika! Süreç nasıldı?
2013/14 yıllarında kurumsal bir şirkette çalışırken, FREITAG, kumaş geliş-tirme arayışı ile bize ulaşmıştı; ben de müşteri ilişkileri ve ürün geliştirme süreçlerinde yer aldım.
Çıkış noktaları çok ilginçti: Sadece kendi çalışanları için uygun iş kıyafetleri ararken, ihtiyaçlarını karşılayacak bir şey bulamadıkları için, sıfırdan kendi iş kıyafetlerini geliştirmeye karar vermişler. İnanabiliyor musunuz? Dayanıklı, sürdürülebilir ve kompostlanabilir bir malzeme arıyorlardı.
Sonrasında proje İtalya’da tamamlandı, F‑ABRIC adını verdikleri kumaşları geliştirdiler. Ben de bu vesile ile Markus ve Daniel kardeşleri tanımış ve vizyonlarına bizzat bulaşmış oldum.
F-ABRIC
Bir de ilginç bir kopyalanma hikâyeleri var diye biliyoruz — onu da senden dinleyelim mi?
Aslında “kopyalama kültürü,” tasarım ve modada yaygın şekilde yaşanır ancak bu örnek çok da komik. 1997’de Markus Freitag, İsviçre’deki bir süpermarkette, kendi FREITAG çantasının “Donnerstag” adlı, ucuz plastikten yapılmış, dayanıklı olmayan bir kopyasını keşfeder. İsim önemli çünkü Almanca’da “freitag,” demek “cuma,” anlamına, “donnerstag” ise “perşembe” anlamına geliyor…
Freitag kardeşler ve küçük şirketleri bir krizle karşılaşmış olur ancak medya ilgisi ve halk desteği sayesinde, perakendeci, sahte çantaları raflardan kaldırır.
Bu olayı anmak için FREITAG ise, kopya çantanın sınırlı sayıda bir versiyonunu piyasaya sürüyor ve elde edilen karın %99’unu hayır kurumlarına bağışlıyor. Bu da markanın gücüne güç katıyor. Ayrıca Zürih’teki mağazalarını geri dönüştürülmüş malzemeler kullanılarak hazırlanan süpermarket temalı bir alana dönüştürerek eğlenceli tepkilerini de ortaya koyuyorlar!
Manifestolarının da sana rehberlik ettiğini ifade ediyorsun… Böylesine özel olan nedir sence?
Marka manifestoları, sürdürülebilirlik beyanlarında çok önemlidir; benim çalışma disiplinimde de hep yer alır. Bu markanın ortaya koyduğu manifesto, harika bir iş modeli aslında: mantıklı tüketim için bir çağrı olarak yaratılan FREITAG manifestosu, zamanla düşündüğü ve hareket ettiği, işbirliği yaptığı, ürün geliştirdiği, ürettiği, paketlediği, sattığı yani her atılan adıma dair bir kılavuz oluvermiş.
Manifesto
Ayrıca bu manifesto, Ekim 2015’te Lozan’daki Musée de design et d'arts ap-pliqués contemporains’da “FREITAG Ad Absurdum” isimli serginin bir parçası olarak da kullanılmış: İkiz kardeş sanatçılar Frank ve Patrik Riklin ile birlikte çalışan Freitag kardeşler, FREITAG’ın arkasındaki vizyon hakkında bir sergi tasarlar. Dört kardeş, sosyal etkileşim ve döngüsel düşünce temeline odaklanır.
Müze dışına taşan proje, kamuya açık alanlarda gerçekleşir; kullanıcılarla buluşmak için yaz başında yola çıkan Freitag ve Riklin kardeşler, eski kamyon brandalarından yapılan FREITAG çantalarının sahiplerini, çantalarını geri verip, tekrar kamyon brandası olmalarına izin vermeye davet eder. Tüm FREI-TAG mağazaları da kampanyaya katılarak, müşterilerden yıpranmış çantalarını geri getirmelerini ister. Bu şekilde, dünya genelinde yaklaşık yüz çanta toplanmış!
Ad Absurdum
Son soru! FREITAG’ın vitruta ile Türkiye’ye gelmesiyle ilgili neler söylemek istersin?
Bu marka için Türkiye’de başka bir satış platformu düşünemezdim çünkü vitruta ve FREITAG, birçok ortak değeri paylaşıyor. Sürdürülebilirliği, tasarım ve uzun ömürlülük üzerinden tanımlaması bu güzel buluşmayı sağlıyor. Ayrıca ikisinin bir “community” (topluluk) hatta bir kültür yaratmaya olan yaklaşımları da çok paralel.
Tüm üretim süreci kadar, nerelerde satılacağını da titizlikle seçen bu markanın, vitruta’yı seçmesi beni şaşırtmadı. Umarım markanın popülerliği Türkiye’de de yayılır ve kullanıcıları, sadece bir ürün satın almanın ötesinde tüm bu özel hikayenin parçası olma keyfini sürebilirler!