Good People of vitruta: Yasemin Szawlowski
Good People of vitruta'nın yeni üyesi Yasemin Szawlowski! Uzun süredir Pera’nın en güzel mekanlarında birlikte zaman geçirip Good People’a dahil olacağı günü planladığımız Yasemin’le sonunda bu planımızı gerçekleştirdik ve bir cuma günü Pera’daki vitruta mağazasında buluşup önce Beyoğlu sokaklarında, ardından da evinde çekim yapıp çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!
Yasemin Good People'a hoş geldin! İlk kez, ilk soruyu değiştiriyorum ve şunu soruyorum: Soyadını nasıl telaffuz ediyoruz, bize söyleyebilir misin? : )
Hoş buldum! Tabii ki! :)
Aslında çok basit: “sz” “ş” olarak telaffuz ediliyor. Soyadım da “Şavlovski” olarak okunuyor. Bilince kolay. :)
Klasik soruyla devam ediyorum: Yasemin Szawlowski kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?
Özgürlüğüne, neşesine, sevgiye, öğrenmeye düşkün; devamlı keşifte olan, macera peşinde; dünyayı, evreni, kendini tanımaya meraklı, sanatçı kişilik. :)
Nasıl başladığına dair verebileceğim çok fazla cevap var. Bugün ilk aklıma geleni paylaşayım. İlk Spice Girls albümünün çıkmasıyla illaki hareketlenmeler başladı. Alt komşunun kızının küçülen bir tütüsü vardı; bana hediye etmişti, bir ara hiç çıkartmıyordum. Onu giyip tüm albüm bitene kadar dans ediyordum, koreografiler yapıyordum ama daha çok freestyle bir şeyler yapıyordum. Kayıt alması için babamı zorladığımı hatırlıyorum. :) Dans maceram bu şekilde başlamış olabilir. Birçok hikâye var aslında ama bugün nedense bunu paylaşmak geçti içimden. İstanbul Devlet Opera Bale çocuk balesi, İstanbul Üniversitesi Bale bölümü ve üniversiteyi de Tiyatro bölümünde tamamlamamla eğitim hayatımı en azından akademik anlamda tamamlanmış oldum.
Sinema, hayatım boyunca ufkumu anında açan, hayal gücümü her yönden stimüle eden, bana evrenselliği, yalnızlığımla başa çıkmayı ve kendimle kalabilmeyi öğreten en verimli araç oldu; hala da öyledir. Bir film başladığında o dünyaya dahil olmanın ve film bittiğinde her neredeysen oraya geri ışınlanmanın büyülü bir hissi var. Ben sinemaya hızlıca âşık oldum; gerçekliğine, her şeyine! Bir oyuncu olarak değil de Yasemin olarak sinemaya bu kadar düşkün olup bunu mesleğime çevirebilmiş olmanın tarif edilemez bir euphoriasını yaşıyorum. Hayalimdi ve bu hayalimi gerçekleştirdim! :)
Peki oyunculuğa giden yol senin için nasıl gelişti? En önemli virajlar nelerdi?
Baleye de aşıktım aslında ama sağlıksız bir ilişkimiz vardı ve zarar görmeye başladım duygusal, ruhsal ve fiziksel anlamda. Buna bir son vermem gerektiğini anladığımda boşluğa düştüm. Enerjimi, yaratma açlığımı, bir yerden çıkarmam gerekiyordu ve oyunculuk hiç aklımda bile yokken bir anda tiyatro bölümü sınavlarına hazırlanırken buldum kendimi. Bale gibi katı bir disiplinden “Ben kimim acaba? ”ya geçmek sert oldu. Fakat yolda açıldım, rengimi bulmam zaman aldı.
Şimdiye kadar içinde olduğun projelerden hangilerinin yeri senin için daha farklıydı?
Pera Palas’ta Gece Yarısı’nın hayatımda çok önemli bir yeri var. Canım Sonya bana çok fazla hediye verdi. Muhteşem ekip arkadaşlarım oldu. Canım köpeğim Leeloo bana Pera setimden geldi. Ruhsal anlamda beni zorladı rol. Bu sayede kendimde görmeyi reddettiğim her bir duyguyla yüzleşmek durumunda kaldım ki bu insanın her projede başına gelebilen bir şey değil.
Yakında gösterime girecek senin dahil olduğun yeni film ya da diziler var mı?
Miramax Paramount Pictures ve Ay Yapım’ın ortak olduğu “The Turkish Detective“ var önümüzde, tarih yakında belli olur.
Zeynep Köprülü’nün yazıp yönettiği; ilk filmi olacak olan “Suyun Yüzü” de kurgu aşamasında şu an; heyecanla bekliyorum!
Aziz Alaca’nın yazıp yönetmekte olduğu “Tek Başına” adlı filmin set süreci devam ediyor, hatta bu çekim sonrası da hemen sete gideceğim! :)
Bu yeni projeler haricinde ise Pera Palas’ta Gece Yarısı’nın ikinci sezonunun çekimleri var tabii önümde.
İstanbul’da zaman geçirmekten en çok keyif aldığın yerler nereler peki? Senden birkaç restoran, bar, kafe önerisi alsak harika olur!
Eski bir Cihangirli olarak 21 vazgeçilmez mekânım. Mutfağı sabah 6’ya kadar açık kalıyor bazen ve yemekler çok çok lezzetli. Bol çeşit, çok iyi servis ve çok başarılı kokteyller!
Yine Cihangir’de Journey’i çok severim. Orada yediğim her şey aşırı sağlıklı ve hafif hissettiriyor. Aynı zamanda çok tatmin edici ve dekoru çok hoşuma gidiyor, huzurlu! :)
Kahve 6, kahvaltı etmek için gitmeyi tercih ettiğim en sevdiğim mekân. Çılbır bağımlısı olabilirim, uzun süredir başka bir şey sipariş etmedim sanırım. :)
Bu aralar Taproom’a da sık sık gitmeye başladım. Kolsch biraları hayatta en sevdiğim biralardan olabilir. Ona yakın biraları arasında benim değişmeyen tercihim! Bir de üstüne plak çalıyorlar, daha ne isteyebilirim ki! :)
Fıccın da hep “İyi ki var!” dediğim, her gittiğimde memnun kaldığım, sokakta insanları seyrettiğim ve bana yine huzur veren bir yer.
Aret’in yeri de çok özel benim için. Mezeler nefis, insanları çok seviyorum, en yakın arkadaşlarımla giderim genelde; bizimdir yani! :)
Ve tabii ki Ziba demeden geçemem. İstanbul’da en sevdiğim bar. Canım Deniz Cem ve Onur’u senelerdir nereye gittilerse takip ettim. Önce Deniz’le Leyla Teras vardı, orada tanıştık. Sonra Cem ve Onur Mis Sokak’ta Leyla Teras’ın altına Barba’yı açtılar. Şimdi de Ziba’da birleştiler. Yarın öbür gün başka bir yer açarlarsa ben yine orada da olacağım! :)
Gördüğün gibi hep lokal yerler yazdım. Yarı evci yarı sosyal biri olarak kendimi evde hissettiğim yerlerde barınmayı tercih ediyorum. :)