Good People of vitruta: Ümit Kınoğlu

Ümit Kınoğlu, Good People of vitruta’nın yeni üyesi! Ümit’le daha önce de pek çok kez birlikte zaman geçirdiğimiz Pera’da bu kez yanında Bono’yla buluştuk! Çekimler esnasında Ümit yanımızda değilken Bono biraz üzüldüğü için bir noktada o da dahil oldu çekimlere Nodo’sunu takıp. Sonrasında da keyifli bir sohbet gerçekleştirdik kahve eşliğinde. Şimdi sizi bu güzel sohbetimizle baş başa bırakıyoruz. 

Ümit hoş geldin Good People of vitruta’ya! Öncelikle klasik sorumuzla başlayalım; Ümit Kınoğlu kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?

Hoş bulduk! Klasik soru diyorsun ama cevaplamak çok çok zor. Ben kimim sorusunun cevabı her gün evrim geçiriyor bence, bende öyle en azından. Ben kimim, kim olmak istiyorum sorularını sık sık kendime sorarak ve en önemlisi hayal kurarak yaşamaya çalışan biriyim diyebilirim öncelikle.

Hikayemde ailemin, onlardan gelen birikim ve sevginin yeri çok büyük. Her gün başka bir hobiye merak saldığım ilkokul günlerimde, 10 farklı okul aktivitesinden derslere pek zaman ayıramadığım lise dönemimde, hele ki özgürlüğümü ilan edip Amerika’ya kaçarak- aynı anda Ekonomi ve Güzel Sanatlar okumaya karar verdiğim, çılgın üniversite yıllarımda bile- her ne kadar bu kızın hali ne olacak diye içten içe endişelenseler de beni hep sabır ve sevgiyle desteklediler. Hikâye böyle başladı sanırım, hiçbir zaman da düz bir çizgide ilerlemedi. :)

Dur durak bilmeden, hayatımın farklı zamanlarında farklı şeyler denedim hep. Keyif aldığım, iyi olduğum şeylere hayatımda yer açmaya çalıştım. Üniversitede mesela, matematik tutkumla okuduğum ana dal Ekonomi iken, kendimi bulduğum yer taş baskı ve resim atölyeleriydi. Meğerse ikisinin bir arada olabileceği bir kariyer, hayat beni bekliyormuş. Şimdilerde bunun keyfine varmayı öğreniyorum.

Amerika’dan döndüğümdeki ilk girişimim sayesinde, kendimi inanılmaz yetenekli sanatçılar, fotoğrafçılar, kıymetli isimler arasında içerik üretirken buldum- ki o zamanlar içerik üretimi diye bir şey henüz yoktu. Sonra junior müşteri temsilcisi olarak çalışmaya başladığım Daniska sayesinde, ajans ve tasarım dünyasının kapılarını ilk defa araladım. Çetrefilli mesailer, beyin yakan brainstorming session’ları, en tatlı ve en zorlu müşterilerle geçen yılların sonunda bu kapılardan hem kreatif hem de yönetici rolleriyle çıktım. Kurumsal hayatın şekil değiştirip, benim için bambaşka kapılar açması ise, pandeminin ilk aylarına dayanıyor. 2020 yazında ilk Nodo tasmamı satışımla bambaşka bir serüvene atıldım. Son 1 senedir ise tüm bu birikim ve deneyimi taktım koluma, kendi markamın yanı sıra, yolumun kesiştiği şirket ya da girişimlere markalaşma ve dijital pazarlama alanlarında danışmanlık veriyorum.

Kariyerimde çok farklı ortamlarda çok değişik roller üstlendim. Hayatımın her alanında hep iletişime ve estetiğe önem verdim ve bir amaca yönelik çalıştım. İnandığım şeyin arkasında %1500 durdum, asla susmadım. Yaptığım işlere kendimi adamak karakterimde var. Resim çizerim, evde duvarları boyarım, Bono’yla yürür, sabahları güne yogayla başlar ve yazı yazmayı çok severim; bunlar da kendime ayırdığım zamanın gizli zevkleri. Hayat bana her özgün anın ve fırsatın, sadece bir kere geldiğini öğretti. Dolu dolu farkındalıkla yaşamayı ise felsefe edindim.

Tasarımın tüm yönlerini içeren işler yapıyorsun, çok karşılaştığımız bir şey değil bu. Farklı alanlardaki bu tasarım tutkunu nasıl anlatırsın bize?

Hayatımın birçok alanında ve de kariyerimde durum böyle olunca, tasarımın da tek tarafında kalamadım sanırım. Bir şeyi yapmaya başladığım zaman farklı yönlerini de öğrenmek ya da daha iyisine doğru dümen kırmak çok doğal gelişiyor bende. Öğrenmekten korkmadığım gibi, bana büyük heyecan veren şeylerden bir tanesi. Bir kere başlayınca, yerimde duramıyorum sonra da öğrendiğim ve keyif aldığım şeyi hayatımın farklı yerlerine de uygulamayı seviyorum. Bahsettiğim aşamalardan geçtikten sonra, yaratmayı da bu kadar sevince, tasarım bir iş olmaktan çıktı ve tutkuya dönüştü, gerisi de kendiliğinden geldi diyebilirim.

Nodo markasını yarattığın günden bu yana giderek büyüdüğünü, farklı kategorilerin ortaya çıktığını gördük. Nodo’nun serüveni nasıl başladı?

Evet, Nodo baya hızlı duyuldu ve büyüdü. İlk defa tasarımın ürün geliştirme tarafında hayaller kuran birisi için, inanılmaz heyecan ve cesaret verici bir şekilde hem de! Nodo’nun ilk kırıntıları, Temmuz 2017’de Bono’yu sahiplenmeme dayanıyor… İnanılmaz ürkek, defalarca terk edilmesine rağmen içi dışı bal tanesi bu çocuğu sevmek beni çok değiştirdi. Bir insanın böyle bir çocuğu ve sevgiyi nasıl bırakabileceğini hayal edemedim. Onunla kurmayı öğrendiğim; farkındalığa, vücut diline ve güvene bağlı iletişim, Nodo’nun temel ilkeleri oldu bugün.

Bir şeyler üretmeyi, ellerimle yaratmayı ve yapmayı hep çok sevmişimdir. İlk tasmamı 2019 yazında, kendi ellerimle Bono için yaptım. O zamanlar deri tasma kullanıyorduk ve bu ürkek ama aşırı heyecanlı, biraz da ata benzeyen, uzun bacaklı oğlanı zapt etmeye çalışırken ellerim acıyordu. Önce deri tasma ellerimi yakmasın diye ortasına bir düğüm attım, baktım o da yetmedi, koton yumuşak halat alternatifler aramaya başladım ama Türkiye’de bulamadım. Koton halat buldum ama! Bildiğim birkaç gemici düğümünü de işin için katınca, ilk el yapımı tasmam hazırdı. Bono’ya ilk tasmasını yapmamla bunun bir ürüne ve markaya dönüşmesi arasında uzun bir yolculuk var. O ilk yaptığım gri-siyah tasma hala duruyor! Tabii bugünkü Nodo tasmalardan çok daha farklı gözüküyor, ama genel fikri ve varoluş amacı o zamankinden fazla farklı değil…

Nodo’ların bu kadar seviliyor olması sadece renklerinden değil o zaman, Nodo ürünlerini tasarlarken neleri ön planda tutuyorsun? 

Tabii ki! Farklı renkler işin keyif tarafı. Renkler olmadan, estetik olmadan, ama en önemlisi işlev olmadan tasarım, tasarım olmuyor. Tasmalarla başlayan Nodo ürünlerinin her birini, bir köpek ve sahibinin arasındaki bağı ve iletişimi güçlendirmek için tasarladım. Eğitim dostu diye tanımlıyorum ürünlerimi çünkü, her ürün farklı bir işlevsel ilhamla tasarlandı. Nodo İtalyanca’da düğüm anlamına geliyor, tasmaların ortasında bulunan bu düğüm markanın da ilhamı oldu. Bu adeta sihirli, köpeğin sahibini çekmesini inanılmaz bir seviyede azaltan minik detay, yürüyüş deneyimini daha keyifli hale getirerek iletişime katkı sağlıyor. Tabii bu felsefenin gerisinde yıllar boyu süren bir bağ ve sevgi hikayesi yatıyor. Kahramanı da Bono.

Nodo tasmalarla başlayan serüvenin tek bir hedefi var aslında. Her köpek ömrü boyunca tek bir aileye ev diyebilsin ve asla sokaklarda bir başına kalmasın! Her Nodo’lu köpek ve sahibi, Bono ve benim kurduğumuz kadar derin ve ahenk içinde bir iletişime sahip olsun isterim. Terk edilmek gibi bir hayal kırıklığını hiçbir canlı hak etmiyor. Köpekler özellikle inanılmaz alışkanlıklarına düşkün, yerini yurdunu bir kere belleyip orada kalmak isteyen karakterler (bir boğa kadını olarak aşırı iyi anlıyorum bu arada). Gidip de 10 gün ya da 4 ay bir evde bakılıp, sonra tekrar atıldıklarında ya da şanslılarsa barınağa geri geldiklerinde çok büyük sarsılıyorlar ve bu onlarda uzun süren derin izler bırakıyor.

Nodo’lu her köpek ve ailesi iletişimleri sayesinde birbirleriyle kurdukları bağı güçlendirsin istiyorum. Bono izin verdikçe sahiplendirme de yapıyorum. Hayal kurmak dedik, asıl hayal her köpüşün ömründe tek bir eve aile diyebilmesi.

Geçelim grafik alanındaki tasarımcı kimliğine. Pek çok markaya, projeye hayat verdi fikirlerin ve tasarımların bugüne kadar. O taraftaki dünyanı nasıl anlatırsın bize?

İnanılmaz keyifli projelerde, çok yaratıcı insanlarla birlikte, çok kaliteli işlere fikir geliştirme şansım oldu. Fişek gibi bir ekibi yönetirken, fikirlerimi kendim hayata geçirme imkânı da beni heyecanlandırmaya başladı. İş dışı saatlerde minik minik tasarlamaya ve çizmeye başladım yeniden. Güzel sanatlar okumanın getirdiği yatkınlık -hatta özlem, dijital araç gereç kullanımını kolaylaştırdı.

Müşteri tarafında başladı grafik tasarım dünyası benim, ihtiyacı anlayıp ona göre işlevsel ve wow dedirtecek, hatta kafa çevirtecek fikirler geliştirmekti buradaki işim. Doğru yerden başlamışım. Tasarım bence, ihtiyaçtan ilham alıyor – ya da almalı. Süs ya da güzel gösterme olarak düşünemiyorum. Evet estetik ve renklerden alıyor gücünü ama ihtiyaçtan doğuyor.

Peki sen tasarım yaparken nelerden ilham alıyorsun daha çok?

Gözlemden, detaylardan, günlük olaylardan. Yürüyüş yaparken, bir kafede oturup kahve içerken, etrafımda neler olup bitiyor farkında olmaya bayılıyorum. Minik detayları yakalamak inanılmaz ilgimi çekiyor. Bitmiş tasarım güzel bir sürpriz gibi olmalı, hem yepyeni ve şaşırtıcı, bir yandan da bir kere göz alışınca sanki hep oradaymış gibi hissettirmeli.

Günlük hayattaki ufak ihtiyaçlar, bunları çözmenin pratik ve etkili yollarını tasarımla keşfetmekten inanılmaz keyif alıyorum ben. Hem kendi markamda hem de birlikte hayal kurabilmekten keyif alarak çalıştığım markalarda hep bir çözüm peşindeyim, çünkü fonksiyonel tasarım benim için çok önemli. Tasarım fonksiyonel seviyede, bir amaca yönelik çalışmalı, girdiği ortamda bir soruya cevap olmalı. Nodo’yu da aynı bakış açısıyla kurdum.

Son zamanlarda okuduğun kitaplardan, dinlediğin podcastlerden ya da izlediğin film/dizilerden bizle paylaşmak istediğin neler var, merak ediyorum. :)

Şu anda okumakta olduğum bir kitabı çok severek önereyim: Midnight Library – Matt Haig. Benim gibi, hayatın akışına ve kişisel hikayesine mercek tutmayı seven tipler için müthiş bir roman.

Çok fazla film daha da fazla dizi izliyorum, ama ikisi arasında seçmem gerekse, hayatımın sonuna kadar dizi izlerdim! Son zamanlarda izlediğim ve hakkında “Ay mutlaka izleyin, çok iyi!” diye çırpındıklarım: This Is UsTed Lasso ve High Maintenance.

Nodo’nun yeri tabii ki farklı ama vitruta’dan en beğendiğin 3 markayı bizle paylaşmak ister misin?

Tahmin edersin ki Bono’nun favori markası Nodo! Bana gelince, ben bir beyaz üstle kombinlediğim bir iki vurucu renk ya da detayla, sade ama farklı giyinmeyi seviyorum. Net çizgileri olan parçalar ve bir de yeri geldiğinde kırmızı ruj Ümit tarzıdır. vitruta’nın günlük hayatımın stili ve çizgisiyle bu kadar uyuşan markaları bir arada toplaması bu sorunun cevabını zorlaştırıyor. Sen üç marka sordun, ben 2 ürün ve 2 marka ile özetleyeyim:

Chimi gözlükler ve Dedicated bereler favori ürünlerimden. Bere sezonu bitti diye baya üzgünüm, neyse ki Birken sezonu gelmek üzere :)

Rains - hem ürünlerini hem de markanın felsefesinde kalite ve fonksiyonun ön planda oluşunu beğeniyorum.

LAR Studio’nun rengarenk tasarımlarına da bayılıyorum. Karakterindeki enerjiyi her bir ürüne yansıtan genç tasarımcıların ortaya koyduğu canlı markaları izlemek hem grafik hem de ürün tasarımı açısından bana keyif veriyor.