Good People of vitruta: Deniz Bulutsuz

Deniz Bulutsuz, Good People of vitruta’nın bu haftaki konuğu. Kendisiyle güneşli, pırıl pırıl bir günde Pera'da buluşup Comedus'a oturduk ve Akın Gürbüz'ün çok beğendiğimiz Shiraz'ının 2019 rekoltesinden birer kadeh eşliğinde çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!

Deniz, seninle buluştuğumuzda bile sana göndermek üzere bir e-mail yazıyordum; bu seviyede birbiriyle temasta çalışan arkadaşlarız fakat bu kez buluşmamız çok özel çünkü seni daha da tanıyacak sorular soracağım. :) İstersen ilk soruyla başlayalım: Deniz Bulutsuz kimdir? Neler yapıyor, nasıl başladı, nasıl devam ediyor?

Galatasaray Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. Aslında şu an yaptığım işle uzaktan yakından alakası yok. Ama annemin beni ikinci sınıftan itibaren Fransızca için teşvik ettiğini düşünürsek gayet mantıklı bir tercih. Annem çok istermiş Latin kökenli bir dil öğrenmemi ve -daha o zamandan iyi konuşacağımdan emin olduğu İngilizce'ye ek olarak- İspanyolca, İtalyanca gibi dillere de kolayca adapte olsun diye düşünmüş; Saint Joseph mezunu dayımın Küçük Prens isimli Fransız dilinde eğitim veren okuluna göndermiş. Böylece Fransız dili ile oldukça uzun sürecek ilişkim başlamış. 

Üniversiteyle birlikte bugünkü kariyerine giden yol nasıl gelişti peki?

Üniversiteye başladığımda tam olarak ne yapmam gerektiğini bilmiyordum doğrusu ama sosyal bir ortamda insanlarla iletişim içinde olmak istediğimden emindim. Bir taraftan da sanata ve modaya ilgiliyim; giyimine çok özen gösteren biriyim. Tüm bu isteklerim beni dergilerde stajyerliğe götürdü ve bu sayede dergicilikle tanışmış oldum. Aslı Özbey'le tanışmam ve modakariyer.com ‘da ilk iş tecrübelerimi edinmem kariyerimin başındaki önemli noktalardan biriydi. Özellikle sosyal medya tarafındaki yeteneğimi görüp çeşitli eğitimler vermem konusunda fırsatlar sundu. Ardından Vogue & GQ'ya dahil oldum. 3 seneye yakın bir süre dergi içinde var olan bir etkinlik, reklam ve dijital ajans gibi düşünebileceğimiz projeler ekibinde çalıştım. Aynı zamanda GQ'nun sosyal medyasını yönettim. 2019 sonunda da Ondakka hayata geçti ve ana odağım haline geldi. Şu anda hala bir taraftan sosyal medya eğitimleri vermeye devam edip, bir taraftan da GQ'ya yazılar yazıyorum.

Ondakka'nın kuruluş hikayesini bizimle paylaşmak ister misin?

Ondakka'yı arkadaşım Erdem Oraylı ile kurduk. Erdem'le ortak arkadaşlarımız sayesinde tanıştmıştık, sonra da aynı sektörde olmanın getirdiği avantaj bizi çok daha yakınlaştırdı. Erdem'in de dergi geçmişi var, ardından da Türkiye'nin en iyi moda PR şirketlerinden L'Appart'ta çalıştı. Tam ikimizin de freelance olarak çeşitli projelerde yer aldığı bir dönemde bir sosyal medya projesi bizi birlikte şirket kurmaya teşvik etti ve Ondakka hayata geçti. Şu an çok sevdiğimiz, çok iyi markalara sosyal medya hizmeti veriyoruz ve etkinliklerini düzenliyoruz. Ve bu işten çok keyif alıyoruz!

Düzenli olarak sosyal medya eğitimleri verdiğini biliyorum. Son zamanlarda Instagram'dan yorulan, kaybolduğunu söyleyen insanlar da var. Senin bu işin uzmanı olarak özellikle Instagram'a bakış açını öğrenebilir miyiz?

Bence Instagram inanılmaz bir içerik havuzu. Bunu nasıl iyiye çevirebiliriz diye kafa yormak lazım. İlk adımda şüphesiz ilham verecek, besleyecek, doğru işlere yönlendirecek hesapları, kişileri, kurumları takip etmek gerek. Ben şahsen sosyal medyadan çok büyük verim alıyorum, ilham aldığım çok fazla paylaşım çıkıyor karşıma. İletişim tarafındaki gücü ise tartışılmaz; ulaşmak istediğiniz bir marka ya da kişiye kendinizi doğru ifade ettiğiniz bir mesaj kadar yakın olmanızı sağlayanın da günün sonunda o çok eleştirdiğimiz Instagram olduğunu unutmamak lazım.

İşin marka tarafındaki sosyal medya uzmanlığın kendi hesabına da çok net bir şekilde yansıyor. O paylaşımları ortaya çıkarmak zor olmuyor mu?

Artık çok pratik oldu. Benim o çizgilerim, editlerim gerçekten benim için birkaç saniye. Yanımda biri olunca çok şaşırıyor nasıl bu kadar kısa sürede yapabildiğime. :) Fakat fotoğrafta tabii ki ben de ince eleyip sık dokuyorum. Zaten belki de bu yüzden çok fazla paylaşım yapmıyorum diyebilirim. Çünkü saatlerce fotoğraf çekmek ya da poz vermek çok zor benim için. Zaten çok eskiden bir blogum vardı fakat fotoğraf çekilmeyi sevmediğim için çok kısa ömürlü olmuştu. Sosyal medya konusunda gözümün bu işe yatkın olduğunu ve bu estetik algının bir şekilde annemden geldiğini düşünüyorum; biraz farklı kılan şey de bu sanırım.

Sosyal medyadaki paylaşımlarını daha içine sinerek paylaşmak isteyen kişilere tek bir küçük öneri versen ne olurdu?

Günün sonunda sosyal medya, özellikle Instagram, görsel üzerine kurulu olduğu için fotoğrafı çekerken şöyle bi' durup ne çektiklerine bakmalarını öneririm. Etrafta, masada her şey yerli yerinde mi, her şey düzgün mü diye bakmalarını. Günün sonunda dünyayı kurtarmıyoruz fakat neticede birazcık özen, hayatta yaptığımız her şeyi çok daha özel hale getiriyor.

Son olarak kitap okumayı ve film izlemeyi seven biri olduğunu bildiğim için senden birer öneri almadan bitirmeyelim bu röportajı bence.🙂

Tabii ki! Kitap okumayı seven, kitapçılarda zaman geçirmeye bayılan herkesin çok beğeneceğini düşündüğüm bir kitabı önermek isterim: Shakespeare and Company. Yazarı Sylvia Beach olan kitap, Paris'teki Shakespeare and Company kitabevinin hikayesini, orayı kuran ailenin ağzından anlatıyor. Gerçekten çok keyifli!

Film olarak ise Paolo Sorrentino'nun La Grande Bellezza'sı! Her izlediğimde beni çok çok heyecanlandıran, içimde çok farklı duygular uyandıran bir film.