Şubat ayının son günlerinde vitruta Karaköy’ün kafesinde Moda dünyasının çok kıymetli isimlerinden stil danışmanı Ceylan Atınç ve fotoğrafçı Cihan Alpgiray ile bir araya geldik ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
İskandinav giyim tarzı yeni bir akım, vitruta’da da gördüğümüz bir çok İskandinav markanın ülkemize girişiyle bu giyim tarzının yükselişi sizin sektörünüzü nasıl değiştirdi?
Cihan Alpgiray – 2010’da Paris’te bir İskandinav markanın mağazasını gördüğümde kendimi cennette sandım. Hemen içeri girdim, tabii o zaman her şey çok güzel, Euro canımız. “Wow! Wow! At sepete” diye ilerledim. İçinde rahat hissettiğim uğraştırmayan bir tarz keşfetmiştim.
Zamanla tabii insan değişiyor, zevkler değişiyor, fotoğraf dili değişiyor. O değişim esnasında, İskandinav stili tamamlayıcı bir unsur gibi oldu benim hayatımda, tam o döneme denk geldi. Minimal diyemem ama uğraştırmayan, çok efor sarf etmemiş gibi görünen, temiz bir tarz olduğunu düşünüyorum. Bana sorsanız Steve Jobs gibi takılabilirim. 100 tane aynı, iyi kalitede parça alayım ama tek renk olsun. Farklı renkler olmasın, ne giyeceğime hiç vakit harcamak zorunda kalmayayım. Yani düşünsenize 3 gün çekimim var üst üste, toplamda 20 dakika düşünsem her sabah, 1 saat ne giyeceğimi düşünerek vakit harcamış oluyorum.
Ceylan Atınç – Öyle yapmayacaksın onu, bizim gibi akşamdan düşüneceksin!
Cihan Alpgiray – Ben bunu yapmak istemiyorum ki. Tarzımı ekstra bir şey olmayacak şekilde taşımak istiyorum. O yüzden İskandinav ürün gamı bende biraz daha güzel bir intiba bıraktı ve ona doğru yöneldim diyebilirim. Pantolonlar biraz daha daraldı, fitleri biraz daha rahat oldu.
Evde de İskandinav tarzına kayılıyor. Huzur arıyor insan. Hele ki evinde mutlu, domestik biriysen çok keyif veriyor. Aynı zamanda da çok fotografik bir tarz olduğu için dergilerde de görüyoruz. Dergide gördüğün ve zevkine hitap eden bir şeyi evine koyabilmek çok keyifli. Bir deve tabanı salonun köşesinde, vitruta’da olduğu gibi, bütün ambiyansı değiştiriyor. Şehrin curcunasından sonra hemen sakinleştirici etkisi oluyor.
Ceylan Atınç – İskandinav tarzını dekorasyonda da görmeye başladık, evet. İnsanlar için hem daha huzur verici formlar, hem de kullanılabilir yani fonksiyonel ürünler.
Giyime dönecek olursak, bu bizim kültürümüze, kadınımıza ne kadar hitap ediyor bilemiyorum. İzmir’de İskandinav bir markanın mağaza açılışına gitmiştim, bir müşteri dedi ki “Bu ne ya ben bu pantolonun yarısını kestiriyorum zaten”. Çünkü gerçekten İskandinavlara göre yapılmış. Dolayısıyla erkeğe süper uyarken, kadın tarafında biraz da uyumsuz olabiliyor.
2 yıl önce Stockholm’e gitmiştim ve kadınlara hayran oldum! Hepsi model gibi zaten, hepsini çekelim Cihan’la! Dümdüz uzun bir pardösü, dümdüz uzun bir sweatshirt. Pantolonlar büyük büyük ama kıvrım yok, göğüs yok, kalça yok. O yüzden müthiş bir şekilde iniyor ama Türk kadını kıvrımlı, kalçalı, göğüslü. O zaman o pantolonu zaten giymemesi gerekiyor. Sonuç olarak İskandinav giyim tarzı erkek ve çocuk için müthiş uygun ama Türk kadınının vücut yapısı itibariyle bazı kıyafetler çok zor giyilir.
Cihan Alpgiray – Bence İskandinav giyim tarzının güzelliği çok uğraşsız olması. Ben iki yıl önce Rains yağmurluk almıştım ve şunu fark ettim ki inanılmaz fonksiyonel, çok rahat. Bir de Thermal serisinden almıştım, satıcı da “Normal Rains’ler gibi değil bu çok sıcak tutacak biliyorsunuz değil mi?” dedi. Bir baktım buz gibi havalarda giyiyorum, karda giyiyorum! Beni kurtarıyordu baya, kalın kalın giyinmek zorunda kalmıyorum. Rains benim için tam olarak bir love brand oldu.
Ayrıca insanlar üzerimde görüp iltifat ettiğinde de çok hoşuma gidiyor. Üzerimdeki bir yağmurluğun rengine, modeline iltifat edilmesi keyif veriyor. Ne olursa olsun, biz de bu sektörün içindeyiz sonuçta bir nebze duyarlı olmamız gerekiyor.
Peki ya Sneaker’ların yükselişi?
Cihan Alpgiray – Sette gördüğüm en büyük değişimdir sneaker. Set hayatında saatlerce ayakta duruyorsun fakat bundan evvel hep normal ayakkabı giyinilirdi. Artık daha rahat etmek için gidip sneaker giymeye başladı insanlar dolayısıyla bu stilin biraz da onunla bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Ceylan Atınç – Geçenlerde Londra’ya gittim, bir markanın tasarımcısı sunumunun başında çok güzel bir şey söyledi; “Bundan 2 sene önce olsaydı burada hepinizin ayağında stiletto olurdu fakat şimdi hepiniz sneaker giymişsiniz!”. Bu moda haftasında da böyle, sokakta da böyle çünkü o cool oldu. Mesela çekimde modele takım giydiriyorum, altına sneaker veriyorum. Stan Smith mesela “Modada son Nokta” olarak adlandırıldı her şeye yakıştığı için.
Sizce kadınlarda bir erkeksileşme durumundan bahsedebilir miyiz?
Ceylan Atınç – Sadece kadınlarda değil, biraz cinsiyetsizlik oluşmaya başladı kadında da erkekte de. Unisex sweatshirt veya yağmurluk mesela; aynı ürün kadın için M beden erkek için S bedene tekabül ediyor.
Fakat yine Türk kadını için çok geçerli olduğunu düşünmüyorum çünkü zımbaları, taşları seviyoruz. İlla şurasında bir zımba, burasında bir taş arayışı var.
Cihan Alpgiray – Evet biz çok ufak bir zümreyiz tabii. Türkiye tekstil ülkesi, bir Merter, bir Aksaray gerçeği var. İyi markalar da moda olarak kabul edilebilir ürünler tasarlasa bile mutlaka bir taş koyuyor, tüketici bunu istiyor çünkü.