Good People of vitruta: Can Uzer

Good People of vitruta’nın yeni üyesi Can ile tanışın! Çocukluğundan bu yana hareketli bir yaşam süren Can’ın kaykay sporu ile başlayan maceraları, zamanla önce prodüksiyon işlerine, sonra da custom motosiklet tasarımı dünyasına evrilmiş. Can’ın kendini ifade etme aracı olarak gördüğü tasarım süreçlerini, hayatını nasıl şekillendirdiğini ve İstanbul’un kendisine ilham veren yönlerini konuştuğumuz sohbet, aşağıda.

Can, hoş geldin! Hep aynı soruyu sorarak başlıyoruz, o yüzden rutini değiştirmeyelim dedik: Seni tanımayanlara kendini nasıl anlatırsın? Can Uzer, kimdir? Nasıl başladı, neler yaptı, nasıl devam ediyor?

Merhaba, hoş bulduk. Ankara’da doğdum, babam expat bir mimar olduğu için çocukluğum yurt dışında geçti; lise ikinci sınıfta, babamın doğup büyüdüğü şehir olan İstanbul’a taşınmış buldum kendimi.

Çocukluğumdan beri hareket etmeyi seven, “hiperaktif” denilebilecek biriydim; sanırım çok fazla yer değişikliğinden, hep bireysel sporlara ilgi duyardım. Annemin desteğiyle yüzdüm, aikido’ya gittim, buz hokeyi ve satranç oynadım ama ekstrem sporlara hep bir ilgim vardı: sürekli kaykay kayardım.

Kaykay, İstanbul’a taşınmamızla hayatıma iyice girdi; Nişantaşı’nda otururduk ve evden kaçıp Beşiktaş’taki Barbaros Meydanı’na kaykay kaymaya giderdim. Belçi-ka’dan bir kaykay firmasından sponsorluk aldım; sonrasında önce Emerica, sonra da Vans’in kaykay takımındaydım. Yurt içinde ve yurt dışında kaykay kaydım, Redbull ve yine Vans için Türkiye’nin bir sürü şehrini dolaşıp gösteriler yaptım, yarışmalar kazandım.

Aslında benim için kaykay kaymak, samimi bir arkadaşlık ortamında, hem hiç çekinmeden kendim olabildiğim hem de konsantre olup kendimi geliştirebileceğim oldukça meditatif bir yanı da olan bir spordu. Böyle olunca, İstanbul Üniversitesi’nde Mühendislik fakültesinde geçirdiğim ikinci yılda, orta hâlli bir ailenin çocuğu olduğum için çalışmam gerektiği (ama kaykay kaymaya da devam etmek istediğim için) bu sporla ilgili bir iş yapmaya karar verdim.

Önce Barselona’da bir ay kaykay kayıp Bread & Butter fuarına katıldım; sonraki yıl Berlin’deki fuara gidip insanlarla tanışmayı sürdürdüm; SUPRA, Kr3w, Jart, Independent ve Jessup gibi markaların Türkiye distribütörlüklerini alıp ithalat yap-maya başladım ve bizden sonra gelen yeni kaykaycı jenerasyonuna destek olmak istedim. Bunun için takım kurup sponsorluklar verdim.

Aynı zamanda fotoğraf çekme ve videoya ilgim olduğu için kursa gidip eğitim aldım ve freelance olarak kameramanlık yapmaya başladım. Ajanslardan tek başıma altından kalkamayacağım boyutta işler gelmeye başlayınca, birkaç arka-daşımla bir prodüksiyon şirketi açmaya karar verdik ve ithalatı bırakıp Redbull, Nike, Puma ve Monster gibi markalara spor içerikli fotoğraf ve video çekmeye, bel-gesel videoları yapmaya başladık. Ve tam bu sıralarda, evimin salonunda bir motosiklet yapmaya karar verdim.

Tasarımın hayatına girişini, görüntü yönetmenliği ve prodüksiyonla ilgilenme yolculuğunu anlatabilir misin?

Motosiklet tasarlama süreci için bir yıl boyunca Maslak Sanayi ve evimin arasında mekik dokuyup durdum ama ustalarla anlaşamadığım için her şeyi YouTube’dan öğrenip o sıralarda ithalat için kullandığım depoyu bir atölyeye çevirdim.

Önce kendim için bir motosiklet tasarladım, sonra kardeşim Mert de bir tane yapmak istedi. Prodüksiyon şirketi büyüyünce büyük bir alana ihtiyacımız olduğunu fark edip, hem atölye olarak kullanabileceğimiz hem de fotoğraf-video prodüksiyonu yapabileceğimiz bir yer tuttuk.

Prodüksiyon işleri kesintili aralıklarla devam ettiği için, dışarıda çekim yapıp ofise geldiğimizde kurgu hâlledilirken, Mert’le beraber çevremizden gelen “Bize de bir motosiklet yapar mısın?” taleplerini kırmayıp eğlencesine motosiklet tasarımları yapıyorduk.

Bu süreçten çok zevk aldığımıza karar verdikten sonra, tasarım yapmaya odaklanıp ellerimizle çalışmak istediğimize emin olduk. Prodüksiyon işlerini tamamen bırakıp Bunker Custom Cycles’ı kurduk. Aslında 2009 yılında, evde bir motosiklet yapmamla başlayan serüven, son 3 yılda şuna evrildi: Sadece kişiye özel motosiklet tasarımları yaptığımız, her şeyi ellerimizle ürettiğimiz, özellikle yurt dışında oldukları için bizden uzak kalan insanlara aksesuarlar tasarlayıp motosiklet parçalarını tedarik ettiğimiz bir marka.

Bizim için motosiklet, kendimizi rahat ifade edebildiğimiz bir araç; nitekim, ellerimizle çalışabileceğimiz sürece, her şeyi kendimiz yapmaya çalışıyoruz. Mobilya, stant, aydınlatma tasarımı gibi işler de yapıyoruz — sürecin, çözümleme kısmı bizi heyecanlandırıyor.

GQ röportajını okuduk, zevk aldığın yaşam tarzı neyse, onu yansıtmaya önem verdiğini biliyoruz — bir alanı, kendi alanına nasıl çevirirsin mesela? “İyi yaşam sanatı” denince aklına ne geliyor?

Bir alanı kendi alanıma, “oranın bir parçası” gibi hissetmeye çalışarak çeviririm. Aslında, her objenin nasıl dışarıya yansıttığı bir his varsa, bireylerin de dışarıya yansıttıkları bir his vardır diye düşünüyorum. “İyi yaşam” da kendin olabildiğin, kendini hem bir bütün hem de farklı hissedebildiğin, iyi ifade edebildiğin ama genelden ve kalabalıktan da ayrışabildiğin bir yaşamdır bence.

İnsanın kendi tutkularına odaklanabilmesi için, kendini iyi tanıması gerekiyor sanki. Can, çağımızın bu kadar sesi arasında kendini duyabilmeyi nasıl sürdürüyor?

Bence kendini iyi tanımanın ve tutkularını bulup sonra onlara odaklanmanın yolu, hayal kurmak ve denemekten korkmamak. Kendimi bildim bileli, az ve öz konuşmayı tercih ederim; hayal dünyamda yaşıyorum. Orası, bu dünyada geçirdiğim vakti nasıl değerlendireceğim konusunda beni motive ediyor.

Yolculuğunun Bunker Custom’a vardığını biliyoruz. Neler yapıyorsunuz, nasıl gidiyor? Dönüşüm sürecinde sana motivasyon olanları da merak ediyoruz: Bu işe başladığından beri en tutkuyla yaklaştığın “custom” projelerden bahsedebilir misin?

Kişilere özel projeler yapıp kendini ifade etmek isteyen insanlara yardım ediyoruz. Kendini ifade etmenin keyfini, projelerin içine müşterilerimizin zevkini dâhil ederek birlikte yaratıyoruz. Tasarımınızın aynı zamanda sürülebiliyor olması, mekân değişikliği sayesinde özgürlük hissiyle birleşiyor.

2016 yılında Yamaha’ya, bu yıl da Honda’ya yaptıklarımız, en tutkuyla yaklaştığımız projeler. Bunlar, sadece Mert’le olan zevkimizle ortaya konmuş işler olduğu için, bizi daha çok yansıtan ve özgür hissettiren tasarım çıktıları.

Muhabbeti İstanbul’a vardıracağız elbette: Şehir seni nasıl besliyor bu aralar? vitruta Pera’ya komşu sayılırsın, mahallede favori alanların hangileri?

Her yer yürüme mesafesi olunca Beyoğlu’nda evden çıkıp bir sergi gezip güzel bir yemek yedikten sonra eve dönmek ya da öncesinde bir içki içmek mümkün oluyor; her gün yeni bir akışta olabiliyorsunuz.

Sana ilham verenleri merak ediyoruz: Neleri dinlemeyi, incelemeyi, izlemeyi, okumayı seviyorsun bu aralar?

Müzik olarak 1960 sonları; 1970’ler funk-soul, blues, jazz, soul-blues, blues-rock ve rock’n roll. Nietzsche felsefesini inceliyorum; belgesel izliyorum; kardeşimin tavsiyesi ile Alain de Botton kitapları okuyorum.

Son bir sorumuz daha var: “vitruta” ve “Good People” denince aklına gelenleri bizimle paylaşmak ister misin? Marka, semt, birey, renk, etkinlik — aklına ne gelirse.

Aklıma yaratıcı ya da üretken, kendi hâlinde insanlar geliyor.

Can Uzer'in çekimde kullandığı ve seçtiği ürünler için buraya tıklayabilirsiniz.